Madenlerin Kalkınma ve Ekonomideki Önemi; Türkiye’deki Durum
Dünya’da ülkeler arasında acımasız bir rekabet ve zenginleşme yarışı hüküm sürmektedir. Kalkınmasını ve sanayileşmesini tamamlayan ülkeler refah düzeylerini daha da arttırma ve sanayi ötesi (bilgi) toplum olma yolunda, henüz kalkınmakta olan ülkeler ise, bir an önce sanayileşmelerini tamamlayıp gerilere düşmeme çabası içindedirler. Bu yarışta, ülkeler, sahip oldukları her türlü avantajı kullanmaktadırlar. Bu avantajlardan bazıları, Dünya’daki hızlı değişim nedeniyle, zamanla önemini yitirebilmektedir. Örneğin, jeopolitik, tarihi, siyasal veya ekonomik kutuplaşmaların yarattığı avantajlar gibi. Bu nedenle; kalkınma modellerini, öncelikle öz kaynaklarına dayandıran ve eksiklerini dış kaynaklarla destekleyebilen ülkeler; kalkınma sürecini, sancısız, istikrarlı ve güvenli bir şekilde aşabilmişlerdir.
Ülkelerin kalkınma ve ekonomik gelişiminde önemli yeri olan madencilik ve entegre üretim sanayii, en büyük katma değeri yaratmaktadır. Gelişmiş ülkelerde halen, GSMH’da madenciliğin payı; ABD’de % 4.2, Federal Almanya’da % 4.0, Kanada’da % 7.5, Avustralya’da % 8.7, BDT’da 20 ile 25 arası, Türkiye’de ise % 1.2 düzeyindedir. Türkiye’deki bu durum toplumun refah düzeyine ve ekonomiye yansımış bulunmaktadır. Ülkemizde, özellikle planlı ekonomi döneminde, katma değer yaratılmaması sonucunda, bütçe sürekli açık verdiğinden dış ve iç borçlanmaya gidilmiş bu durumun sonucu olarak enflasyon artmış ve ekonomik dengeler bozulmuştur. Bütün bu olumsuzluklar, sürekli ekonomik krizlere ve Türk insanının mutsuzluğuna yol açmaktadır.
Ülkemizde madenciliğin GSMH’daki payı, 1940’lı yıllarda % 44 düzeyine kadar yükselmiş, 1950’den sonra giderek azalmaya başlamış, planlı ekonomi dönemine geçişten sonra bu azalma hızlanarak 2000 yılında % 1.2 düzeyine inmiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında; gerçek olmayan kaynaklara dayalı ve dışardan empoze edilen, kalkınma modelinin, plan felsefesi olarak benimsenmesinin oynadığı rol inkar edilemez.
Yukarıdaki mevcut durumun ışığı altında sanayinin ana girdilerini oluşturan hammaddelerden yalnızca 8’inin (petrol eşdeğeri kömür, demir-çelik, alüminyum, çinko, bakır, kurşun, kükürt, soda) bu günkü talebini karşılamak için 4.3 milyar dolar kaynağa ihtiyaç vardır. Dünya ortalamasında tüketim yapacak bir Türkiye’nin, bu hammaddelerin temini için ayıracağı kaynak 9.2 milyar dolar’a yükselecektir.
Madencilikle ilgili yasal, teknolojik ve idari önlemler ile özendirmelerin gerçekleşmesi halinde, madencilik kesimine, önemli yerli ve yabancı sermaye akışı olacak ve maden ürünleri üretimi artacaktır. Sonuç olarak maden ürünlerinin iç ve dış satışından, on yıl sonunda 11 milyar USD/yıl, 20 yıl sonunda ise, 34 milyar USD/yıl düzeyinde bir gelir sağlanması ve ülkemizin sağlam kaynaklara dayalı bir ekonomik yapıya kavuşması mümkün olacaktır.
Madencilik, genellikle kırsal alanda sürdürülen bir faaliyettir. Ülkemizde yaşanan çeşitli olumsuzlukların temel nedenlerinden biri, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkıdır. Geri kalmış yörelerde yapılacak madencilik yatırımları, arama döneminden başlayarak bölgeye dinamizm getirecek, aramaların olumlu sonuçlanması halinde açılacak işletmeler, yeni çekim alanlarının çekirdeğini oluşturacaktır. Üretilecek ham veya yarımamül maddeler, yine bu bölgelerde, ilgili sanayinin kurulmasına katkıda bulunacaktır. Böylece; oluşturulacak istihdam alanları, iç göçün önünü alacaktır.